
ORTAYA KARIŞIK
14.10.2017 CumartesiBaşlığımın hakkını vererek makalemin gündemini oluşturacağım her zamanki gibi. Ortaya karışık sarf edeceğim cümlelerimi, ülkemin halet-i ruhiyesinin zihnime işlediği esinle.
Bugüne kadar naçizane çabaladığım kırk altı makalenin büyük çoğunluğu, farkındalık yaratmak, sadece bir tane doğru olmadığını göstermek, empati duygusunu geliştirmek, var olan her canlıya saygı duymak üzerine yazıldı. Sanıyorum bundan sonraki yazılarım da gelenekten uzak olmayacak.
Bulunduğumuz durum ve şartlar izin vermiyor bir kere. Sanattan, modadan, spordan, kısacası hayata keyif katan şeylerden bahsetmek istediğim her seferde, içecek ayranımız yokken tahterevan sahibi olduğumuz gerçeğiyle yüzleşiyorum.
“Allah’tan sandık var. Fikrimizi ve seçimlerimizi açıkça dile getirebiliyoruz” diyen bir Başbakan Yardımcısı var ve o fikirlerin rahatça dile getirildiği cumhuriyete aykırı işlem yapmak isteyen grubun bir mensubu. Oldukça absürt bir durum.
Her şeyin daha özgür bir ortamda yapılacağı vaadiyle; karşı fikir beyan eden insanların darp edilmesi, gözaltına alınması, mafyacıklar tarafından alenen vücut bütünlüğüne yönelik tehdit edilmesi kıyasıya mücadele ediyor.
Öte yandan üniversite ve memurluğa sınavla bile giremeyen, ilacı bedava alamayan, maddi durumu yetersiz olduğu için inşaatlarda çalışmak ve o inşaatta ölmek zorunda kalan üniversite öğrencilerinden oluşan vatandaş ile, her şeye bedava sahip olup üzerine meslekle ödüllendirilen hatta burada tatil yapmaları karşılığı onlar yerine ülkelerinde şehit olmak için gönderilen kahramanlarca temsil edilmiş misafircikler de gündemin vazgeçilmez mücadelesi bana göre.
Her şey o kadar az geliyor olacak ki, bir de prensesimiz peyda oldu. Türkiye Cumhuriyeti’nden alenen toprak isteyen, buna hakkı olduğunu iddia eden deli bir kızımız da var artık. Allah şifa versin!
Şöyle bir kafa yoruyorum, Allah sonumuzu hayırlı eylesin demek istiyorum ama sanırım hakkımızda hayırlı olacak şeyler için dua etmek de psikolojik baskı ve algı oyunu olarak algılanıyor. Tatlı bir şizofreni işte.
Naçiz vücudunun toprak olup, Türkiye Cumhuriyeti’nin ebediyen yaşayacağı gerçeğini tüm nesillere kabul ettiren Atatürk’e derin sevgi ve saygıyla…