AB GÖZÜNDEN TÜRKİYE

21.06.2017 Çarşamba

Türkiye 1959 yılında Avrupa Ekonomi Topluluğu’na ortaklık için başvurduğunda Avrupa macerası başlamış oldu. 

     Daha sonra Türkiye 1987 yılında AB’ye tam üyelik için başvuruda bulundu ve önümüze uygulamak zorunda kalacağımız bir sürü kriter konuldu.

     Çabalarımız yetersiz kaldı dediğimiz 2005 yılında AB tam üyelik müzakerelerine başlamak için lütufta bulundu.

     Tarihsel hesabı gelin birlikte yapalım. 1959 yılından bu yana 57 senedir AB’ye üye olmak için uğraşıp duruyoruz. Hatta neredeyse dış politikamız bunun üzerine kurulu. Bu noktada aklıma şu soru takılıyor : “Neden bizi aralarına kabul etmek istemeyen bir grup işgalci devlete kendimizi kabul ettirmeye çalışıyoruz?”

       İnsan hakları ihlali konusunda bayrağı kimseye bırakmayan bu güzide dostlarımız (!), söz konusu Türkiye’nin Avrupa standartlarını yakalamasına gelince kılı kırk yarıyorlar. Yıllardır her atladığımız basamak sonrası önümüze bir basamak daha koyuyorlar.

      İngiltere AB’den ayrılma yönünde referanduma gitmeden önce, ülke genelinde bir propaganda başlattılar. İlan panolarında, Türkiye’nin AB’ye girmesine engel olunması yönünde kamuoyu oluşturdular. 

      Bütün bu düşmanlığın sebebi ne? Cevabı çok açık aslında. Üzerinde hakimiyet kurulmak istenen, zamanında parsel parsel paylaşılan, konumu sebebiyle stratejik bir öneme sahip, muazzam yer altı kaynaklarını barındıran bir ülke olmamız bizi aslında dost değil hedef haline getiriyor. Buna rağmen ısrarla kendimizi kabul ettirmeye çalışıyoruz. Zengin kulübüne girmeye çalışan varoş genci gibiyiz…

       Tarih her daim tekerrür ederken benzerlikler yine kendini gösteriyor, görmeyi bilen gözlere. Birinci Dünya Savaşı zamanında İtilaf Devletleri arasında yer almak için mücadele eden haşmetlilerin tüm çabalarına rağmen açıkça bizi istemediler. Topraklarını paylaşmayı planladıkları bir devleti neden ortak yapsınlar ki? Tabi ki kaçınılmaz savaşta mecbur bırakılan tarafta yer aldık. Kadim dostumuz Almanya vardı çünkü, hani şu an ülkemizdeki teröristlere silah yardımı yapan dostumuz!

       Bir de Türki devletlerle ilişkilerimizi biraz güçlendirsek, bizi pek seven dostlarımızdan bir parmak bal alıyoruz ağzımız tatlansın diye. 

       Görüyorsunuz ya dostlar, yine aynı senaryo. Artık stratejinin değişmesi gerektiği kanaatindeyim. Samimiyetsiz ilişkilere gerek yok. Daha güzel günler görebiliriz. Çünkü bunu başaracak kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcut…