GİTTİKÇE İNSANLAŞIYORUZ!!!

10.05.2017 Çarşamba

   Bu hafta sizlere belediyecilik faaliyeti olarak iyi uygulama kabul edilebilecek birkaç güzel çalışma üzerinden yazı yazmayı planlıyordum. Ancak insanlık olarak ayıplarımızın artması beni yine varlığımızı sorgulamaya itti…

   İnsanlığımızı ilk kez, yasak meyveyi yerken gösterdik. Kendi bildiğini okuma vahşeti…

   Sonra Habil ve Kabil var oldu. Kardeşini öldürme ve defnetmeyi bir kuştan öğrenme acizliğinin vahşeti…

    İhanet, cinayet, bencillik, üstün olma ve yok etme içgüdüsüyle, bahşedilen zekayı salt yıkıma harcayan insanlık vahşeti…

    Yaratıcının ibretleri, insanlığımızı dizginlemeye yetmezmişçesine çıldırmaya devam edişimizin vahşeti…

    Ateşi bulduk, yaktık. Matematiği öğrendik, bombaladık. Coğrafya öğrendik, işgal edip çaldık. Teknolojiyi öğrendik, bize kucağında hayat veren doğayı yıktık. Bilimi öğrendik, yaradılışı reddederek canlıların genetiğiyle oynadık. Her devirde insan olduğumuzu defalarca ispatladık…

     Bir yanda ölümden kaçıp medeni Avrupa’da (!) yaşama hakkını korumak isteyen insanlar ve onlara medenice eziyet edenler, bir yanda kendilerine ait olmayan dünyaya hükmetmeye çalışanlar… Ülkesinden kaçanlar, ülkesine ihanet edenler, ülkesinde her gün şehit haberiyle yaşayanlar… Muazzam bir içgüdü!!!

    Tüm bunlara bir de, bir kereden bir şey olmadan(!) ömrünü travma ile yaşamak zorunda kalacak çocuklar eklendi. Bunun kadın, erkek, anne, baba, öğretmen, doktor vs. olmakla hiçbir ilgisi de yok üstelik. Mevzu çocuk olmakla ilgili. Mevzu hiçbir canlının masumiyetine dokunulmaması ile ilgili. Mevzu tamamen insan olabilmekle ilgili. Mevzu bir çocuğa zarar verilemeyeceği ve bunun bir kereliğine telafi edilemeyeceği  gerçeği ile ilgili. İntizarım, içimizde iyiye dair bir şeylerin de olduğu… 

     Annesini avladıktan sonra, karnındaki yavruyu fark edince kalp kırıklığından ölen aslanı, elektrik çarpan arkadaşına kalp masajı yapan maymunu, annesi çocuğuna vuruyor gibi yaparken çocuğu korumak için önüne geçen köpeği görünce acaba kim daha merhametli diye düşünmeden edemiyorum. 

    Bir nefeslik hayat için biraz fazla insan olmadık mı?